Paris Akşamları - Buğra Alpgiray

2. Dünya Savaşı sırasında, Rusya’nın politikası ve “Stalin” adlı zalim soysuzun gazabı ile binlerce Kırım Tatar Türkü anayurtlarından sürülmüş, öldürülmüş, katledilmiştir.

Ve bu şiir; Stalin deyyusunun zulmünden Paris’e kaçıp, Sen nehri kıyısında çöpçüler tarafından cesedi bulunan bir Kırım Türkü’nün cebinden çıkmıştır. O Kırım Türkü, Buğra ALPGİRAY’dır.

Bu şiiri okur/dinler iken; dininden, töresinden, ailesinden koparılmış bir Türk’ün yürek sızılarını hissedin. Ve yurdunuzda hür olarak yaşamanın ne büyük bir nimet olduğunun farkına varın. Şükredin…








…Türk Edebiyatının Dönemleri…
(Cumhuriyet Dönemi)

Cumhuriyet Döneminde Edebiyat Gelişmeleri

Roman ve Öykü

Cumhuriyet dönemi edebiyatı Türkiye’nin gerçeklerine gittikçe genişleyen ölçüde eğildi.Yurdun bütün bölgelerinde kentlerdeki,köylerdeki yaşamı ve insan ilişkilerini,yurtdışına göçen işçileri ele aldı.Her sınıftan,her yaşam biçiminden gelen kahramanları canlandırdı.Onları kuşatan toplumsal bozuklukların giderilmesi için örneriler getirildi.Dil devrimi,edebiyatı yakından etkiledi.Türetilen ya da canlandırılan sözcükler yanında bölge ağızlarından sözcükler ve anlatım biçimleri de edebiyata girdi.Halk söyleyişleri,anlatımı kadar dünya edebiyatlarından trülü eğilimlerden,deneylerden izlenimler görüldü.Cumhuriyet’in kuruluşunu ele alan yapıtlar oluşturuldu.Yakup Kadri yakın tarihte oluşan,kendi tanık olduğu olaylara dayanarak toplumdaki değişmeleri,siyasal yaşamdaki çalkantıları,çatışmaları ele alan romanlar yazdı.En etkili romanı ise köylü ve aydın çelişkisini anlatan Yaban (1932) oldu.

Cumhuriyet’in ilk on yılında Kurtuluş Savaşı’na katılan halk ve aydınlar,yeni döneme ayak uydurmaya çalışan çıkarcılar ve işbirlikçiler ,batı uygarlığı karşısında geleneksel ahlakın ve yerleşik değerlerin tartışılması ,toplumdaki değişmelerin,batılılaşmayı yanlış anlamanın yıkıcı etkileri [4] gibi toplumsal konulara bireysel sorunlar,ruhçözüm deneyleri eklendi.Şevket Esendal’ın Ayaşlı ve Kiracıları (1934) romanı başkent Ankara’nın,Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki yaşamını canlandırıyordu.Deniz tutkunu olan Sait Faik,kendi yaşadığı Burgaz Adası’nın Rum balıkçılarını,kentin küçük insanlarını geniş bir insan sevgisiyle canlandırdı.Öte yandan üretim biçimine,üretim biçiminde değişmenin yaşamı nasıl etkilediğine dikkati çeken ilk yapıt Sadri Ertem’in Çıkrıklar Durunca (1931) adlı köy romanıdır.Sabahattin Ali,Kuyucaklı Yusuf romanıyla 20 yıl kadar sonra gelişecek köy romancılığına öncülük etti.Köylüleri,düşkün kadınları,toplumsal sınıflar arasındaki çelişkileri ele alan öyküler kaleme aldı.







» Cumhuriyet Dönemi Genel Özellikleri » Cumhuriyet Dönemindeki Gelişmeler






…Türk Edebiyatının Dönemleri…
(Cumhuriyet Dönemi)

Cumhuriyet Dönemi Genel Özellikleri

Osmanlı Devleti’nin siyasi, askeri ve ekonomik açıdan Avrupa’nın gerisinde kalması devlet büyüklerini bazı tedbirler almaya zorlamış, bu alanlarda Avrupa’nın nasıl geliştiğinin öğrenilmesi için bazı gençler oraya gönderilmiştir. Avrupa’ya özellikle Fransa’ya giden gençler oradaki edebiyata hayran kalmış ve dönüşlerinde, gördükleri yenilikleri Türk edebiyatında uygulamaya başlamışlardır. Değişiklikler önce siyasi alanda görülmüştür. Edebiyat alanında yapılan değişikliklerle belli dönemler halinde günümüze kadar süren yeni bir edebiyat başlamıştır.

Bu dönemlerden biri de Cumhuriyet dönemi edebiyatıdır. Cumhuriyet dönemi edebiyatı, Milli Edebiyat ‘tan kesin hatlarla ayrılmamaktadır. Çünkü Milli edebiyat sanatçıları, Cumhuriyet’in ilk yıllarında en önemli eserlerini vermişlerdir. Yakup Kadri, Halide Edip, Reşat Nuri, Refik Halit ve daha birçoğu Cumhuriyet’in ilk elli yılına damgalarını vurmuşlardır. Ancak Cumhuriyet’in ilanıyla çok hızlı bir şekilde yapılan devrimlerler, Türk aydını takip etmekte zorlandığı bir siyasi değişim yaşamıştır. Latin harflerin kabulü, eski yazı ve yeni yazı kargaşası ortalığı karıştırmaya yetiyordu. Böyle bir ortamı, öncekilerden ayırmak için 1923 yılını hala devam eden bir edebiyat döneminin başlangıcı olarak kabul edilir.







» Cumhuriyet Dönemi Genel Özellikleri » Cumhuriyet Dönemindeki Gelişmeler






…Türk Soyu…

Türklerin kökeni konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Gerek Çin yıllıklarında, gerekse Batı kaynaklarında Türkler genellikle “Moğol” tipinde betimlenmişlerdir. Çünkü Türkler uzun yıllar boyunca Moğollar ile etkileşim hâlinde bulunmuş ve büyük Moğol kitleleri Türklerin egemenliğine girmiştir. Ancak son yarım yüzyıl içerisinde yapılan antropolojik araştırmalar, Türkler ile Moğollar arasında bir miktar karışmayı kabul etmekle birlikte, Türklerin asıl olarak “beyaz ırka” mensup olduklarını ortaya koymuştur.

Türkler, yeryüzünde mevcut üç büyük ırk grubundan (europid, mongolid ve negrid) “Europoid” adı verilen grubun “Turanid” kolundandırlar. “Brakisefal” kafatası yapısına sahip olan Türkler, her ne kadar “Dolikosefal Mongoloid” ırkındanmış gibi gösterilseler de, Türkleri diğer bütün ırklardan ayıran belirgin özellikler bulunmaktadır.

Türk soyunun (tipinin) baskın özellikleri; “beyaz renk, düz burun, yuvarlak yüz yapısı, hafif dalgalı saç, orta gürlükte sakal ve bıyık…”tır. Ayrıca “orta boy, boya nispeten kısa kol ve bacaklar, orta büyüklükte burun, ufak çene, parlak ve koyu renkli göz, çok hafifçe çıkık elmacık kemikleri…” gibi özellikler de sıralanabilir. Elbette bu özellikler birer “genelleme”dir ve Türk soylu herkesin bu özelliklere sahip olması gerekmemektedir. Fakat iklim ve coğrafya etkisi de düşünüldüğünde, bugün bile bu genellemeler, çoğu kez doğrulanmaktadır. Her ne kadar farklı coğrafyalarda yaşayıp, farklı tipler oluştursalar da, dünya üzerindeki Türklerin çoğu bu genellemelerin çoğuna uymaktadırlar.





» Türk Adının Anlamı » Türklerin Ana Yurdu
» Türk Irkı = Türk Milleti / ATSIZ » Türkler Hangi Irktandır? / ATSIZ



Yunan, Çin, İslam ve Hristiyan kaynakları, Türkler arasında sarı ve Mongoloid ırktan, Aryani ve Hindi tiplerine kadar değişen sima farklılıklarının olduğunu belirlemişlerdir. Nitekim eski Çin kaynakları Kırgızları, kumral saçlı, mavi gözlü ve uzun boylu olarak tanımlarken; İslam ve Bizans kaynakları Kıpçakları sarışın, beyaz tenli ve uzun boylu olarak tanımlamıştır. Bu da, Türkler arasında da farklı yüz ve beden yapılarına ait boyların olduğunu göstermektedir.

Türk soyu, tarihin erken çağlarında Orta Asya’da ortaya çıkarak, doğuda Kadırgan dağlarından, batıda Orta Tuna havzasına; güneyde Hindistan, İran ve Mısır’dan, kuzeyde Lena Irmağı’nın mansabına ve Volga ırmağı’na katılan Kama Irmağı havzasına kadar uzanan geniş bölgeye yayılmıştır. Bugün bu bölgenin asli ve hakim unsurudur.

Türklüğün Türk Ata ile başladığını, bu ulu zatın Tanrı’nın elçilerinden olabileceğini, Türk adının bu Türk Ata’nın adından kaynaklandığını, bu kutsal atanın getirdiği Tanrı buyruğu ile Türklüğü yaymış olabileceğini ve bu buyruğun büyük olasılıkla Türk töresi olduğunu savunan bir görüş de vardır. Ulu Önder ****** de TBMM’de yaptığı bir konuşmada, bütün dünya Türk adını benimsemiş yüz milyondan fazla kişinin yaşadığını belirtip, bu adın Hz. Nuh’un Türk adındaki oğlundan gelmiş olabileceğine dikkat çekmektedir. Tevrat kaynaklı bir rivayete göre, Türkler ve Türk adı, Hz. Nuh’un üç oğlundan biri olan Yafes’in oğlu Türk’ten gelmektedir. İran kaynaklarından Avesta’daki bir rivayete göre de Türk adı, dünyayı oğulları arasında paylaştıran Feridun’un Türk ve Çin ülkelerini bağışladığı oğlu “Tur” veya “Turac”ın adından gelmektedir.

Divan-ü Lügati’t Türk’te Kaşgarlı Mahmud, “Tanrı‘ nın devlet güneşini Türk burçlarında doğurduğunu ve onların milkleri üzerinde göklerin bütün teğrelerini döndürmüş olduğunu gördüm. Tanrı onlara Türk adını verdi ve onları yeryüzüne ilbay kıldı. Zamanımızın hakanlarını onlardan çıkardı; dünya milletlerinin idare yularını onların ellerine verdi; onları herkese üstün eyledi; kendilerini hak üzere kuvvetlendirdi. Onlarla birlikte çatışanı, onlardan yana olanı aziz kıldı ve Türkler yüzünden onları her dilediklerine eriştirdi; bu kimseleri kötülüklerin ayak takımının şerrinden korudu…” demektedir.